Arkadaş, eskiden arkandaki taştı; yaslandığın ve kuvvet bulduğun sağlam bir dayanaktı. Onun varlığı efkarına, kederine, gamına, tasana birebir ilaç gibiydi adeta. Yanında kimse olmasa bile arkadaşın mevcudiyeti insana özgürlük havası verirdi. İçten içe göklere yükseltirdi insanı. Birbirinden güç, kuvvet alan temeli sağlam yıkılmaz bir bina gibiydi.
Üzüldüğüne üzülen, güldüğüne gülen ebedi dostluklar her köşe başında yek diğerini beklerdi, uzakta ise birbirine el ederdi. Karşı karşıya gelince musafaha eder, tokalaşır, kucaklaşırlardı. Şimdi o sıcak eller pantolonların ceplerine girdi. Köşe başları ıssız, sessiz ve sedasız kaldı. O güzel selamlar ki artık esirgenir, borç para gibi verilmez oldu. Bilmem ama fiyatı mı arttı ne?
“İki lafın belini kıralım” denirdi. Şimdi ise arkadaşlar, lafın belini değil de birbirinin yüreğini kolayca kırabiliyor. O sımsıcak yüzler ekşidi, pörsüdü, çürüdü. Paha biçilemez harika kıymet eskidi ve bit pazarına düştü. Mevkisinden, makamından aşağı düştü, düşürüldü. En yüksek makamlardan biriydi oysa. Okulda, sıra arkadaşı; askerde, askerlik arkadaşı; çalışma yerinde, iş arkadaşı; mahallede, mahalle arkadaşı ve çocukluk arkadaşı; sohbette, muhabbet arkadaşı; yemede içmede; masa arkadaşı...
Sıra sıra dizilen o muhteşem güzellikleri, hoyrat ellerimizle bir bir devirdik, bir daha belini doğrultamayacak biçimde. Kendi kendimizin sırtını tuşa getirdik lakin suçu hep başkalarına atıp durduk. İçimizin muhasebesini hiç tutmadık. O abide şaheseri, devasa güzelliği, sır küpü hazineyi, kadrini kıymetini takdir edemediğimiz cevheri kendi ellerimizle harabeye çevirdik, viran ettik. Şimdi başında oturup da dövünmenin ağlamanın bir ehemmiyeti var mı?
Top sahamız vardı, eski mahallemizde. Dövüş kavga olsa bile, sonunda dostluk ve arkadaşlık hep galip gelirdi. El sıkışmak, en güzel selamlaşma şekli değil miydi? Şimdi ise karşılıklı dişlerimizi, birbirimizi sıkıyoruz ve çok mu çok bunaldık. Hayatı çekilmez bir hale getirdik. Herkes birbirine karşı perdesini indiriyor, çekiyor ve sonunda da kapatıyor. Perdeyi azıcık aralayan, azıcık olsun açan da kalmadı.
Yani, arkadaşlık çok yüksek mevkilerdeydi. Şimdi ise yere bağdaş kurmuş vaziyette, hem de bir başına. Önündeki sofra bile bomboş. Demli bir çaydanlık vardı, devrildi; iki bardak da kırıldı gitti. Yenisini alan da yok bunu dert eden de ne yazık ki. Yüreklerimiz, baraj kapakları gibi âniden, birdenbire boşaldı, içinde ne var ne yoksa akıp gitti. Ölümüze ağıt yakıyor, yitik sevdamıza gazel diziyoruz. Şiirimizin içinde taptaze yaşıyor ama hayat emaresi yok.
Bu devrin insanı her şeyi öldürmekte, en çok da kendi insanlığını. Çevremizde ne kadar güzel arkadaş ve hakiki dost varsa, şimdi hemen hemen hepsi perde gerisine çekildi; rolü bitti belki de. Artık birbirimizin rollerini tanımıyor ve hiç beğenmiyoruz. Herkes kendi üzerine düşen vazifeleri yapar iken, şimdi herkes ötekine rol kesiyor ve karşısındakinin de rolünü çalıyor. Roller iç içe girdi, arapsaçı gibi karıştı, çık işin içinden çıkabilirsen.
Hiç kimse bu girift, karmaşık meseleyi çözmeye uğraşmıyor, kaldırıp eski bir sepete atıyor. Kirliler biriktikçe birikiyor, alıp yıkayan hiç yok. Ortalığı riyakar bir koku sarıyor, her mekan yürek leşi kokuyor. Orada çürüyen tabii ki doğrudan çöpe atılıyor. Temiz tarafımız kalmamış. Kendimize ve çevremize ne kadar yazık ediyor, ne çok vebale giriyoruz. Bu hesap bilmez ortamda hiç kimse hesap vermiyor, borçlarımız birikiyor. Hayat ise kendinden gidenleri alma derdinde. Verilmeyen hesaplar ve kapanmayan borçlar ise vakt-i merhununu, belirlenmiş olan vaktini beklemekte. Öyle kolay bir biçimde sıyrılıp gitmek, kurtulmak yok.
Öldürme, ifna ve yok etme işinde o kadar mahiriz ki; maziyi öldürdük, geleceği öldürdük, insanlığımızı öldürdük... Ardımızda, değerli kimsesizler mezarlığı. Arkamıza bakamıyoruz. Her şey manasını yitiriyor, anlamını kaybediyor. Yürek sancısı çekiyoruz lakin derde deva bir merhemi de yaralarımıza tatbik etmiyor, sürmüyoruz.
İki gözümüz iki çeşme; otur ağla, kalk ağla. Kilit vurduğumuz gönlümüzü, kelepçe taktığımız dilimizi hemen her gün idama gönderiyoruz. Kirli elimizi, çürüyen vicdanımızı hiçbir madde temizleyemiyor. Her halimiz yapmacık. Yalancıktan rol kesiyoruz. Sahte oyunlar oynuyoruz. Herkes körebe, tuttuğunun boğazını sıkıyor. Bu distopya içinde ağlamaya dahi hakkımız yok. Şımarık bir devrin içinde kaybolmuş, acılarla karılmış yetim ve öksüz çocuğuz.
Şimdi her şey İnternet vasıtasıyla hayata yansıyor. Arkadaşlık, dostluk, ahbaplık, yarenlik, sevgili olma gibi ömrümüzdeki birçok rol, sanal (hayal) bir dünyada yaşam buluyor. Ekranlar, buluşma ve görüşme mekanı olunca, beraberlikler ve birliktelikler de maziye karıştı. Yalanın dünyası gerçeğinin yerini aldı, tahtına oturdu. Hükümranlığını ilan eden bu sanem, put, bize etmediğini bırakmayacak gibi. İstisnasız her insanı, rükuya ve secde etmeye beklemekte.
Şu zamanda maddi imkanlarımız o kadar çoğaldı ki her şeyi alabiliyor ve her eşyaya sahip olabiliyoruz. Zenginlik durumumuz ve refah seviyemiz oldukça yükseldi. Ancak, manevi tarafımız çok fakirleşti. Her yanımız yırtık pırtık eski bir elbise misali. Söküğümüzü dikecek usta bir terzi bulmakta çok zorlanıyoruz. Keza, meslek erbabı, gönül ehli insanlar da azaldıkça azaldı. Arasak bile bulamıyoruz, saklambaç oyunu oynuyoruz külliyen.
Artık;
Çok zengin bir fakiriz,
Çok mahir ve çalışkan bir tembeliz,
Çok obez ve obur bir zayıfız,
Çok doymuş bir gözü açız,
Çok cesur bir ödleğiz,
Ve her şeyimizle güçlü ama her yönümüzle mağlubuz.
Yorum yazarak Hürkuş Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Hürkuş Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Hürkuş Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Hürkuş Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Hürkuş Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Hürkuş Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Hürkuş Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Hürkuş Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.